31 Aralık 2013 Salı
EKSPRESYONİST SANAT VE EDWARD MUNCH
Ekspresyonizm, (Dışavurumculuk) 20. yüzyılın ilk yıllarında, izlenimciliğe tepki olarak doğan bir sanat akımıdır. Romantizmin bir başka şekli olan anlatımcılık, dış dünyanın İnsan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakır, gerçekçi görüşün yerine, sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur.
Empresyonizm, Kübizm, Fütürizm gibi akımlar, her biri başka açılardan birer dünya görüşünü ifadeledikleri halde, asıl anlamları getirdikleri teknik yeniliklerde idi. Oysa Ekspresyonizm, belli bir tekniği değil, özellikle kuzey memleketler sanatçılarına has bir tutumu ifade eder.
Norveç’in kültürel ve siyasal yaşamına büyük katkıları olanDr.Christian Munch ve Laura Cathrine’in oğlu olan Edward, 1863yılında Löten’de doğdu.
18 Aralık 2013 Çarşamba
Emevi,Abbasi Sanatı ve Samara Cami
EMEVİ SANATI
Emevî sanatı, özellikle mimarlık alanında gelişmişti. Emevî döneminden günümüze pek çok cami, saray, kale gibi yapılar kalmıştır. Emevî sanatı;Yunan, Bizans, İran’daki Sasani sanatından etkilenmiştir.
Velid döneminde (705-715) Şam'da yaptırılan Emevîye Camisi (ya da Ümeyye Camisi), Emevî mimarlığının karakteristik özelliklerini taşır. Dikdörtgen planlı cami, eski bir Roma tapınağının temeli üzerinde yükselir. Yapı, dört büyük ayağın taşıdığı dört kemere oturtulan bir kubbeyle örtülüdür. Caminin kare planlı üç minaresi vardır. Avlusunu üç yandan iki katlı revaklarla çevrilidir. Emevîye Camisi, günümüze pek az örneği kalan zengin mozaik bezemeleriyle de dikkati çeker. Bu bezemelerde Yunan ve Bizans etkileri açıkça görülür. Kudüs'te sekiz köşeli Kubbetü's-Sahra da (ya da Ömer Camisi) Emevî mimarisinin önemli bir örneğidir. Emevîlere karşı ayaklanan Abdullah bin Zübeyr Mekke'yi ele geçirince, Halife Abdülmelik Muhammed'in namaz kılmış olduğu yerde, Müslümanların hac ödevini yerine getirmeleri için bu camiyi yaptırmıştır. Gene Abdülmelik döneminde Kudüs'te yapılan Mescid-i Aksa büyüklüğüyle dikkat çeker.
Emevîlerin Suriye çöllerinde yaptırdıkları saray, köşk,
kale gibi yapılardan günümüze çok azı ulaşmıştır. Lût Gölü'nün kuzey ucundaki Kuseyr Amra Köşkü, çevresi geniş surla çevrili bir alandadır ve salon ile hamamdan oluşur. Salonun duvarlarının Emevîlerin askeri zaferlerini betimleyen resimlerle kaplı olması dikkat çekicidir. Bu resimlerde de Yunan ve İran etkisi görülür. Emevî sanatının bir özelliği de, duvar yüzeylerini hiç boş yer bırakmaksızın bezemekti. Şam'ın 200 km güneyinde kurulmuş tipik bir çöl sarayı olan Mşatta Sarayı, kulelerle güçlendirilmiş bir surun ortasında yer alır. Mşatta Sarayı’nın içinde de Yunan ve İran etkisi taşıyan zengin bezemeler vardır.
Emevîlerden kalan bir başka yapı biçimi de bir tür han olan ribat idi. Bir surla çevrili olan ribatlarda odalar, ambar, ahır, sarnıç ve gözcü kuleleri bulunuyordu. Uzun y
olculuklar sırasında konaklamak için kullanılan ribat, aynı zamanda küçük birer askeri üstü.
olculuklar sırasında konaklamak için kullanılan ribat, aynı zamanda küçük birer askeri üstü.
ABBASİ SANATI VE SAMARRA CAMİ
İslam dininin sanata getirdiği en büyük yenilik cami mimarisidir. İslamlıkta her sınıf halkın ayrım gözetilmeden ön saflarda namaz kılabilmesi safların geniş tutulması isteği uyandırmış, bu nedenle kiliselerin aksine camilerde enine mekân tercih edilmiştir. Plan formunun ihtiyaçtan doğması gibi, mihrap, minber,minare türünden mimari ögeler de İslamlığın gelişmesine paralel olarak zamanla ihtiyaçtan doğmuşlardır.
Abbâsîlerden önceki İslam şehirciliği konusundaki bilgilerimiz çok kısıtlıdır. Bu konuda bilinen ilk örnek, 762-765 yıllarında Abbâsî halifesi Mansur’un kurdurduğu Bağdad şehridir. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre ilk Bağdad şehiri daire planlıydı ve iç içe iki sur duvarı dıştan bir hendekle çevrelenmişti. Şehrin dört kapısına bulundukları yöndeki komşu şehirlerin adı verilmişti. Haç planlı saray ve yanındaki cami şehrin merkezinde yer alıyordu. 766 yılında yapılan Bağdad Ulu Camii kerpiç duvarlı, ahşap sütunlu ve düz damlı basit bir yapıydı. HalifeHarun Reşid, 808’de yapıyı planını değiştirtmeden tuğla duvarlı olarak yeniden yaptırmıştır. Bağdat 892’de Abbâsîlerin başkenti olunca, artan nüfus nedeniyle camiye aynı planda ikinci bir bölüm eklenmiştir. Ancak, Bağdad şehrinin bu dönem yapılarından günümüze, ilk camiye ait basit bir mihraptan başka hiçbir şey gelmemiştir.
Samarra, Dicle kenarında Bağdad’ın yakınındadır. Bağdad’ın dairesel ve düzenli planı burada yerini araziye uydurulmuş, uzun bir plana bırakmıştır. Dicle kıvrımlarına paralel olarak uzanan şehrin büyük bölümü kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Buluntular, Abbâsî cami, saray, türbe ve ev mimarisi ile zengin süsleme sanatı hakkında bilgi vermektedir. Samarra, 836 yılında Halife Mutasım tarafından Abbâsî hizmetindeki Türk birlikleri için “ordugâh şehri” olarak kurdurulmuş.
Samara Ulu Camii, öteki adıyla Mütevekkiliye Camii, İslam dünyasının en büyük cami yapılarından biridir. 150.000 kişi burada bir arada namaz kılabiliyordu. Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Yapımında tuğla ve kerpiç kullanılan caminin ilginç bir minaresi vardır. Kare tabana oturan dev boyutlu bu anıtsal minareye geniş bir rampa ile çıkılır. Bu minare formu, yine Samarra’da Ebu Dulaf Camii’nde tekrarlanmış ve bir daha kullanılmamıştır.
Samarra’ın ikinci büyük camii olan Ebu Dulaf Camii, 860 yılında yapılmıştır.Kalıntılar daha gelişmiş bir mimarinin varlığını ortaya koymaktadır. Harem bölümü, kemerli duvarlarla birbirinden ayrılan neflerden oluşmuş ve üzeri düz bir çatıyla örtülmüştü.
Samarra’nın saray ve evlerinde kullanılan çeşitli süsleme arasında mermer tozu ve alçı karışımıyla yapılan “ıtuk” kabartmalar önemli bir yer tutar. Bu kabartmalarda iki farklı teknik kullanılmıştır: Dik kesim ve eğri kesim. Dik kesimde motifler yaş sıva üzerine dikine olarak oyulmakta, böylece ışık-gölge kesin çizgilerle birbirinden ayrılarak kuvvetli bir kontrast etkisi sağlanmaktadır. Eğik kesimde ise daha yumuşak bir plastik etki söz konusudur. Eğik kesim, Türklerin İslam sanatına belki de ilk katkısıdır. Bu teknik daha önceleri Orta Asya sanatında Türkler tarafından kullanılmıştır. Dik kesimde daha natüralist, eğik kesimde ise daha stilize bir üslup görülür.
6 Kasım 2013 Çarşamba
Hint Veda Toplumu,Ellora ve Acanta Mğaraları
HİNT VEDA TOPLUMU
HİNT VEDALARI
Vedalar, Aryan din edebiyatının tamamını içine alan bir terimdir. Hinduizm dinine inananlar için kutsaldırlar ve yine bu dine inananlar için açığa çıkmış bilgidirler. Veda kelimesi bilgi manasına gelir ve farkında olmak manasına gelen wit sözcüğüyle aynı kökene sahiptir.
Birçok Hindu, Vedaların yaratılışın başından beri var olduğuna inanır. Vedaların en yeni bölümleri yaklaşık M.Ö. 500 senesi civarında ortaya çıkmışken, en eski metin yaklaşık M.Ö. 1500 yıllarına aittir. Fakat birçok Hint Bilimciye göre metinler yazılmadan önce uzunca bir süre devam eden bir sözel gelenek mevcuttu.
Vedalar 4 ana bölüme ayrılır:
- Samhitalar
- Brahmanalar
- Aranyakalar
- Upanişadlar
Samhita'lar genelde mantralardan oluşur ve 4 bölüme ayrılır:
Brahmanalarda dini törenlerin özellikleri ve sembolik manaları anlatılır, Aranyakalarda artık ritüelizm değil tamamen sembolik anlamlar açıklanmaya başlanır.
Aranyakalar ve özellikle "Veda'ların sonu" (Vedanta) olan Upanişadlar (M.Ö. 800- M.Ö. 400) daha felsefi ve mistik yapıdadır, anlaşılması mantralara göre çok daha kolay olduğundan "Vedaların en önemli bölümleri, zirvesi" kabul edilir ve Hint felsefesi konusunda en önemli kaynaklardan biridir.
Samhitalardan en değerlisi ve en eskisi olan Rig-Veda'da doğa güçlerinin kişileştirilmesi olan Tanrılara tazim için yazılmış 1017 ilahi vardır, her ilahi 10 kadar âyetten oluşur, bunların ayrı bir edebî vezni olduğu için yüksek sesle okunur, anlatımlar üzeri kapalı yoğun sembolizmle bezenmiştir ve anlaşılmasının oldukça zor olduğu kabul edilir, Rig-veda'da, hayatın anlamına, evrenin başlangıcına ilişkin felsefi çıkarımlar da bulunmaktadır:
"Önce ne varlık vardı ne de yokluk, ne hava vardı ne de ötedeki gökyüzü, neydi onu saran? Neredeydi? Kimin himayesindeydi?
Orada mıydı, derinliklerine ulaşılamaz engin Umman? Ölüm de yoktu o zaman, ölümsüzlük de. Geceye ya da gündüze ait olan herhangi bir belirti yoktu, Tek olan soluk olmadan soluyordu kendi iç gücüyle, bundan başka da hiçbir şey yoktu.
Karanlık vardı, her şeyi saran bir karanlık, ve her şey ayrışmamış haldeki Ummandı o zaman, boşluğun sakladığı o, gayrete geldi ve var oldu.
Başlangıçta ilahi aşk meydana geldi, Gönül’ün ilksel tohum hücresini oluşturdu, Rişiler gönüllerinde araştırma yaparak keşfettiler varlığın yokluktaki bağlantısını.
Belli belirsiz bir çizgi varlığı gayri varlıktan kesip ayırdı..." (Rig-Veda 10:129)
SamaVeda, melodiler vedasıdır. Kurban esnasında rahipler bu ilahileri okurlar.
YajurVeda'da, Kurban ile ilgili sözler ve dualar bulunmaktadır, bir kısmı nesir, bir kısmı da manzum olarak yazılmıştır. Kurban esnasında alçak sesle okunur.
AtharvaVeda, dinî ayin ve törenlerde okunan dua ve yakarışları ihtiva eder, 730 ilahiden oluşur. Kozmik, mistik parçalar ve büyü ile ilgili dualar vardır.
KADİM HİNT ÖĞRETİLERİ : VEDALAR
"Önce ne varlık vardı ne de yokluk, ne hava vardı ne de ötedeki gökyüzü, neydi onu saran? Neredeydi? Kimin himayesindeydi?
Ölüm de yoktu o zaman, ölümsüzlük de. Geceye ya da gündüze ait olan herhangi bir belirti yoktu, Tek olan soluk olmadan soluyordu kendi iç gücüyle, bundan başka da hiçbir şey yoktu. Karanlık vardı, her şeyi saran bir karanlık ve her şey ayrışmamış haldeki Ummandı o zaman, boşluğun sakladığı o, gayrete geldi ve var oldu. Başlangıçta ilahi aşk meydana geldi, Gönül’ün ilksel tohum hücresini oluşturdu, Rişiler gönüllerinde araştırma yaparak keşfettiler varlığın yokluktaki bağlantısını. Belli belirsiz bir çizgi varlığı gayri varlıktan kesip ayırdı..." (Rig-Vedalar)
Hinduizmin kökeni Batıdan gelen Hint Avrupa kökenli Aryan istilacılardır. Tantrizm gibi yerel dinleri baskı altında tutmuşlardı, ancak zamanla eski halkların inanç ve adetleri yavaş yavaş yüzeye çıkarak bir şekilde Hinduizmle karışmıştı. Hinduizmin en önemli tanrıları arasında ateş tanrısı Agni' ve güneş tanrısı Surya'dır. Zamanla Yaratıcı Brahma, Koruyucu Vişnu ve Yok Edici Şiva ile bir üçlü kurulmuştur. Aslında Brahma, Vişnu ve Şiva üçlüsü tek bir tanrının farklı yüzleridir. Brahma yaratıcı, Vişnu koruyucu ve Şiva yok edici olarak evrenin yaratılış, var oluş ve yok ediliş sürelerinin kozmik hâkimini gösteriyordu. Bunlar dengede bir birliktelik sağlayan birin üç ayrı sütunu, eşkenar üçgenin her bir kenarı idi.
Veda sözcüğü, vid “bilmek” eyleminden türetilmiştir ve "kutsal, dinsel bilgi" manasına gelir. Birçok Hindu, Vedaların yaratılışın başından beri var olduğuna inanır. Vedaların en yeni bölümleri yaklaşık M.Ö. 500 civarında ortaya çıkmışken, en eski metinler yaklaşık M.Ö. 1500 yıllarına aittir. Ancak metinler yazılmadan önce; uzunca bir süre devam eden bir sözel gelenek mevcuttur. M.Ö. 15.y.y.’dan itibaren tarih sahnesine çıkan Vedalar zengin bir tefekkür dünyası sunmaktadırlar.
1) Samhitalar: İlahi, sihir, melodi ve kurban bilgisini içerir. Samhitalardan en eskisi olan Rig-Veda'da doğa güçlerinin kişileştirilmesi olan Tanrılara ilahiler vardır, anlatımlar üzeri kapalı yoğun sembolizmle bezenmiştir ve anlaşılmasının oldukça zor olduğu kabul edilir, Rig-veda'da, hayatın anlamına, evrenin başlangıcına ilişkin felsefi çıkarımlar da bulunmaktadır. Bu başlıkta kendi içerisinde dörde ayrılabilir:
1) Rigveda: İlahi bilgisi. Bu bölümdeki bazı bölümlerin 10 bin senelik olup Osiris efsanesinden bile eski olduğu düşünülmektedir, Güneş-Tanrı’ya söylenen ilahilerde sembol olarak “Her Şeyi Gören Göz” yer almıştır.
2) Atharvaveda: Sihir formülleri bilgisi
3) Samaveda: Melodi bilgisi
4) Yacurveda: Kurban bilgisi
2) Atharvaveda: Sihir formülleri bilgisi
3) Samaveda: Melodi bilgisi
4) Yacurveda: Kurban bilgisi
2) Brahmanalar: Düzyazı metinler. Bunların içeriği ilahi bilgiler, kurbanla ilgili gözlemler, kutsal seremonilerdeki pratik ve mistik anlam ve önem'dir. Brahmanalarda dini törenlerin özellikleri ve sembolik manaları anlatılır.
3) Aranyakalar: Bu metinler, azizlerin, tanrı, dünya, insanlık üzerine düşüncelerini ve eski Hint felsefesinin izlerini yansıtır. Brahmanalara ek olarak yazılmış metinlerdir.. Orman Metinleri de denir
4) Upanişadlar: Sözsel anlamı gurulara yaklaşmak, yakınlaşmaktır. Hinduizmin vedalarının son kısmında yer alan eklerin adıdır. Ormana çekilmiş ve münzevi bir hayat yaşayan kutsal adamların müritlerine aktardıkları, bazen de sade öğretilerden oluşmuştur. Ormana ait bilgiler ve gizli öğretiler diye de adlandırılmaktadır. Huzur ve arınma yolunda daha çok fiziksel ve somut adanmışlıklar içeren ve öneren vedalara bir tepki olarak, evrenle birlik hali ile içsel huzur ve dinginlik arama yolunda daha ruhani patikalar ve biçimler arayan öğretilerin bir toplaması olduğuna inanılmaktadır. Veda'ların sonu “Vedanta” olan Upanişadlar (M.Ö. 800- M.Ö. 400) daha felsefi ve mistik yapıdadır, anlaşılması daha kolay olduğundan "Vedaların en önemli bölümleri, zirvesi" olarak kabul edilir.
Upanişad, mistik yapıdaki kutsal kitaplardır, sözcük anlamı "yanıbaşına oturmak" anlamına gelir. Bu metinler geçmişte Hindu Rişilerinin yani Peygamberlerin öğrencilerine öğrettiği gizli bilgilerdi. En eski Upanişadlar M.Ö. 800–700 yılları arasında yazılmıştır. 13 temel Upanişad Hindu felsefesinin ve mistisizminin en büyük ve en önemli kaynağıdır.
Bütün Upanişadlarda öğretilen temel öğreti, bütün evrenin Tanrı olduğu, Atman olarak adlandırılan insan ruhunun da aslında Tanrı'nın bir parçası olduğu ve öldükten sonra su damlasının okyanusla birleşmesi gibi insanın da Tanrı ile birleşeceği, onda özümsenip Tanrı'da yok olacağı onunla bir olacağı doktrinidir. İnsanın yüksek benliği Tanrı ile birdir düşüncesi hâkimdir ve zaman zaman Baykuş simgesi ile sembolize edilir.
Upanişadlar’da değişik düşünürlerin değişik dönemlerde yazdıkları metinlerdir. Kişiyi cehalet bağlarından koparan ve en yüksek amaç olan özgürlüğe ulaştıran tanrı bilgisi olarak geçmektedir. Upanişadlar’da ters yaşam ağaçları prensipten tezahüre doğru yoğunlaşmayı simgeler.
Upanişadlarda şöyle geçer: "Brahman her şeydir. Evrende var olan bütün görüntüler, arzular, duyular Tanrı’dan zuhur ederler. Tanrı’yı tanımak için, kişinin kendisi ile kalbinin derinliklerinde gizli bulunan Tanrı’nın aynı Varlık olduğunu idrak etmesi gerekir. Kişi, ancak bu şekilde ölümden kurtulur. Bütün bu evren Brahman'dır. Her şey O'ndan çıkar, ondan kaynaklanır. Her şey O'nda erir, O'nda çözülür, O'nda yok olur. Ve her şey “O” ile devamlılığını sürdürür. O, en üstün olandır, bütün duyuların ve düşüncelerin ötesindedir. Her şeyin özünde Atman vardır Brahman, her insanın yüreğindedir."
Buda’nın öğretileri ile Vedalar arasındaki ilişki Eski Ahit ile Yeni Ahit arasındaki ilişkiye benzemektedir. Tarihte daha önceden söylenmiş sözler bilinmeden, yeni düşünceler idrak edilebilinemez. Her yeni yazılı olarak ortaya çıkan kadim tradisyon, uzun zamandır uygulanan sözlü geleneğin sonucudur. Tüm öğretiler çok kısa bir zamanda ortaya çıkmışlar gibi gözükseler de aksine, yüzyıllar boyunca nesilden nesile, ağızdan ağıza aktarılarak meydana getirilmiş büyük bir birikimin sonuçlarıdırlar.
Hintliler için bu kitaplar kutsaldır, ancak Buddhistler için kutsal değildir. Buddhistler göre Vedalar, Brahmanlar tarafından değiştirilmiş ve yanlışlarla doldurulmuştur.
Hintliler, insanın özünün tanrıdan bir parça olduğuna ama bunu fark edemediğine inanırlar. İnsanların çoğu bir tek ömür boyunca bu farkındalığa erişemezler şeklinde düşünülür. Ruh ölümden sonra yeni bir vücutla dünyaya geri döner ve son evrim çağına kadar da yenilenmeyi sürdürür; sürmekte olan bu ruh göçüne oluşum çarkı Samsara denir. Bu terim, ruhun değişik dönüşüm aşamalarından geçmesi yani reenkarnasyon çarkıdır. Osho da bu çarktan farkındalıkla sadece evrenin büyük tanığı olarak çıkılabilinir demektedir. Bencillikten vazgeçme, Tanrı sevgisi, bedenin ve zihnin gücü, insanın kendisini bilmesi olmaksızın, bu yolda başarıya ulaşılamaz. Gerçekle cesaretle yüzleşebilmek geleneği tüm ezoterik sistemlerde mevcuttur.
Vedalardan bazı alıntılar :
“Ötelerin ötesidir, Brahman, yücelerin yücesi. Başlangıçta yalnız O vardı. Adlar değişik, kalıplar ayrı, cevher tek; Brahman. Ama Brahman dışında başka bir kâinat da var, benliğimiz Atman.”
“Işıklar içinde doğarsın Agni ( Ateş Tanrısı)
Dünyaya ışıklar saçarsın.
Göklerde, sularda, toprakta Sen varsın”
"Hakikatten daha yüksek bir öğreti yoktur." Vedalar
Gerçeği arayış, bir olan bilgiyi arayış; kendimizi ön plana çıkarmadan, öğretiyi ön plana çıkarır. Yeni hiçbir şey söylemiyoruz, sadece birlikte hatırlıyoruz. Her birey kendi aydınlanmasını kendi yolunda yaşar ama kadim ezoterik bilgelik birdir. Bu yol zor ve meşakkatlidir. Ne mutlu zoru seçip ışığı arayanlara...
ELLORA VE ACANTA MAĞARALARI
Mağaralar Bombay’in 400 km kuzeydoğusunda yer alır. Ellora’da kayalara oyulmuş 34 görkemli mağara, dik kayaların arasında pusuya yatmış heykellerle bezenmiş. Bunların arasında tapınaklar, koridorlar ve platformlar yer alır. Ajanta’nın dikkat çeken unsurları ise bulunduğu yerin muhteşemliği ve daha önce burada yaşayan 200 Budist rahip tarafından duvarlara boyanmış büyüleyici resimler.
15 Ekim 2013 Salı
Mezopotamya ve Anadolu Uygarlıkları
MEZOPOTAMYA VE ANADOLU UYGARLIKLARI
GENEL ÖZELLİKLERİ:
1- Genellikle iklim ve yer şekillerinin uygun olduğu su kenarlarında kurulmuşlardır.
2-Daha çok tarıma dayalı üretim vardır.
3-Genellikle site (kent) devleti biçiminde oluşmuşlardır.(Polis, Nom, Site)
4-Çok tanrılı din yaygındır.(ilk tek tanrılı din İbranilerdedir)
5-Yönetim anlayışları tanrısal (teokratik)
6-Bütünüyle tanrısal: Mısır (tanrı kral)
7-Yarı tanrısal: Mezopotamya (rahip kral)
MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI
•Fırat ve Dicle arasındaki bölgeye denir.
•Bu bölgede çok önemli uygarlıklar kuruldu.
•Sebebi;
–Göç yolları üzerinde bulunması,
–Topraklarının verimli olması,
–İklimin elverişli olması,
–Irmaklarından sulama yapılabilmesi
NOT : Mezopotamya’da kalıcı mimari eser bırakacak malzeme (taş) bulunmadığı için, o dönemden günümüze kadar eser kalmamıştır.
Sümerler (M.Ö.4000-2350)
–İlk defa yazıyı kullandılar (M.Ö.3200).
–İlk siyasal örgütlenme Site şehir devletleri oluşturuldu. (Ur, Uruk, Kiş, Lagaş)
–İlk yazılı kanunları yapmışlardır.
(Lagaş kralı Urgakina) (İlk hukuk devletidir.)
–Sümer kanunları fidye, Hammurabi kanunları kısasa dayalıdır.
–Sümer kanunları şehir veya küçük bir bölgeyi idare etmek, Babil ve Asur kanunları ise büyük bir ülke veya devleti idare etmek için yapılmıştır(Merkeziyetçi olmak için).
KISAS: Suç için verilen cezanın da aynı oranda ağır olması sistemidir. Kanunların sert olması suç oranını azaltıp, devletin daha uzun süre yaşamasını sağlamak içindir.
–Bir yılı 354 gün olarak hesaplamışlar ve ay yılı takviminin temelini atmışlardır.
–En önemli mülkiyet, su kanalları ve topraktır.
–Patesi denilen Rahip Kralları vardır.
Akadlar (M.Ö.2350-2150)
* İlk düzenli ordu kuruldu.
*Başkent Sus’tur.
*Sami kökenlidirler.
*Madencilik, çömlek yapımı ve seramikçilik ile uğraştılar.
Elamlar:
*Başkent Sus’tur.
*Sami kökenlidirler.
*Madencilik, çömlek yapımı ve seramikçilik ile uğraştılar.
Babiller
•Hammurabi kanunları ilk Anayasa kabul edilir. Daha sert ve “kısas”a dayanır. Devletin gücü din yerine, orduya dayandırılmıştır.
•Rahip Kral özelliğine son verilmiş, ilk mutlak krallık kurulmuştur.
•Babil’in Asma Bahçesi ve Kulesi ünlüdür.
Asurlular
–Ticaretle uğraştılar. Kolonicilik yapmışlardır.
–Anadolu’nun en eski yazılı belgeleri olan Kayseri Kültepe tabletleri, Asurlu tüccarlardan kalmadır.
–Ön Asya’da ilk atlı birlikleri oluşturmuşlardır.
–İlk sömürge imparatorluğudur.
–İlk kütüphane Ninova’da kurulmuştur.
ANADOLU UYGARLIKLARI
Hititler (Etiler, Nesiler)
•Başkent Hattuşaş.
•Anadolu da ilk siyasal birliği kurmuşlardır.
•Ülkeye “Bin tanrı ili” de denir.
•İlk meşruti yönetimi oluşturdular (Pankuş Meclisini kullanarak)
•Çivi ve Hiyeroglif yazılarını kullanmışlardır.
•Aile ve Ceza (Medeni) hukuku gelişmiştir.
•İlk Tarih yazıcılığı (anal) başladı.
•Medeni hukukun temeli atılmıştır.
•İlk yazılı antlaşma Kadeş Antlaşması (M.Ö.1280) (Mısır-Hitit). Hitit, Kuzey Suriye’yi aldı.
•Tavananna (ana kraliçe) yönetimde etkili olmuştur.
KADEŞ BARIŞ ANTLAŞMASI
KİL TABLET TARİHTE İLK YAZILI ANTLAŞMA:
Kayseri Kültepe’de yapılan kazılarda Asurlulara ait ticari nitelikli kil tabletler bulunmuştur.
Kültepe’de bulunan bu ilk yazılı belgeler,Anadolu ile ilgili Anadolu’nun tarihi devirlere geçtiğine kanıt oluşturur.
Frigler
•Batı Anadolu ile Kızılırmak arasındaki bölgedir.
•Başkent Gordion(Polatlı).
•Krallarına Midas adı verilir.
•Hitit uygarlığı etkisinde kalmışlar.
•Tarım ve Hayvancılıkla uğraşmışlar.
NOT: Tarımı korumak için sert
kanunları vardır.
•Su kanalları yapmışlardır.
•Doğa tanrılarına inanmışlardır.
•Bereket tanrıçası Kibele dir.
Lidyalılar
•Kurucu Giges tir.
•Kral yolunu yapmışlardır (Sard-Ninova).
•Parayı ilk kez kullanmışlardır.
•Paralı askerleri vardır.
Not: Kolay yıkılmalarına sebep olacaktır.
Lidyalılar MÖ VII.yüzyılda parayı bulmuşlardır.
İyonlar
•Ege bölgesinde 12 şehir devleti kurmuşlardır.
•Efes, Milet, Foça, İzmir önemli ticaret merkezleridir.
•Efes, Milet, Foça, İzmir önemli ticaret merkezleridir.
•Ticaret kolonileri: Karadeniz, Mısır, Fransa, İspanya Kıyıları.
•Mimaride İyon nizamı vardır.
•Tales, Pisagor, Hipokrat, Homeros gibi düşünürleri vardır.
•Anadolu da ilk demokrasi örneği olmuşlar.
•Tiranlık adında yönetim anlayışı bu medeniyete aittir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)